Özel Röportaj: Sigortacılık Dijitalde Değil, Zihniyette Dönüşüyor
Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı Ahmet Yaşar; “Sigorta, artık sadece tazmin eden değil, önleyici ve yönlendirici bir aktör olarak konumlanmalı.”
Sigorta sektöründe yıllar içinde pek çok değişim yaşandı. Sizce bugün sigortacılığı geçmişten ayıran en kritik kırılım ne oldu? Bu dönüşümde sizi en çok heyecanlandıran unsur neydi?
Yakın zamana kadar sigorta, büyük oranda bir “güvence” meselesiydi. Bugün ise sadece bir poliçeden ibaret olmadığı fikri karşılık bulmaya başladı. Hayatın akışına entegre, riskin yanında fırsatı da yöneten, hatta toplumu dönüştüren bir mekanizma haline geliyor. Bence en kritik kırılım bu oldu: sigortanın sadece tazmin eden değil, önleyici ve yönlendirici bir aktör olarak konumlanması. Bu yeni pozisyon, bana göre hem sektörü hem de toplumun geleceğe bakışını şekillendiriyor.
Bu dönüşümde beni en çok heyecanlandıran şey ise sigortacılığın artık bir "etki alanı" oluşturması. Mesela bina tamamlama sigortasıyla, bir sigorta poliçesinin yalnızca binayı değil, hayatları da ayakta tutabildiğini gösteriyoruz. Ya da acentelerimizi sadece satış kanalı değil, finansal danışman ve güven ortağı gibi konumlandırarak sektörün insanla temasını artırıyoruz. Yani değişimin yalnızca dijitalde olduğunu düşünmemek lazım; zihniyette, sorumlulukta ve insani değerlerde de yaşanıyor.
Maher Holding olarak birden fazla sigorta markasını aynı çatı altında yönetiyorsunuz. Bu çoklu yapı, hem stratejik çeşitlilik hem de operasyonel zorluklar barındırıyor. Bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Aslında biz bu yapıyı klasik anlamda bir holding mantığının ötesinde, entegre bir ekosistem modeliyle kurguladık. “Quick Finansall” dediğimiz bu yapı; Quick Sigorta, Corpus Sigorta, Quick Hayat, Quick Finans, QPay, QCAR, QC İnşaat, MHR GYO gibi markalarımızın bir makinenin dişlileri gibi birbiriyle uyum içinde çalıştığı bir sistem. Her marka kendi alanında uzman ama aynı zamanda diğerlerini destekliyor.
Bu yapının sırrı, merkezi bir vizyondan sapmadan markalara özgünlük alanı tanımak. Stratejide ortak, uygulamada esnek bir yapıdan bahsediyoruz. Örneğin bu ekosistem içinde sigorta yaptırmak için krediye ihtiyaç duyan birine Quick Finans ile anında hizmet sunabiliyoruz veya MHR GYO ya da QC İnşaat’ın bir projesindeki bina tamamlama sigortasını Quick Sigorta ile yapıyoruz. Elbette zorlukları oluyor ama bu çeşitlilik bize hem riskleri yayma hem de sinerji yaratma imkânı tanıyor. Ekibimizin koordinasyonu, teknolojik altyapımızın kuvveti ve yönetsel şeffaflığımız da bu dengeyi ayakta tutuyor.
Tabii burada bahsettiğiniz çatıyı güçlü hale getiren bir marka stratejisi de var. Örneğin Quick sigorta ile başladığımız yolda, ekosistemimize dahil her yeni iştirakin hatta Qmag, QBlog gibi yayınlardan QTruck, QKaravan gibi araçlara kadar tüm projelerin isimlerinde Q harfi kapsayıcı bir sembol haline geldi. Öyle ki Q harfi içeren başka markaların bile bize ait sanılması, bu marka algısının büyüklüğünü gösteriyor.
Sonuç olarak Quick Sigorta için Türk Sigorta sektöründe sahaya inen yapılanması, yenilikçi ürünleri, sağlam yönetim kadrosu ve güçlü marka stratejisiyle farklı bir örnek olarak öne çıktığını söylemek mümkün. Klasik sigortacılıktan çıkarak finansal ekosistem yaratma hedefiyle sektördeki konumumuzu güçlendirmeye devam ediyoruz. Aynı çatı altındaki her bir marka da bu süreci hızlandırıyor.
Bu ekosistem Anadolu’da nasıl varlık gösterecek?
Sigortacılık artık sadece konvansiyonel bir iş değil, daha teknik ve karmaşık bir yapıya dönüştü. Sigorta grubu olarak da Anadolu’da daha güçlü bir ekosistem kurmayı hedefliyoruz. Sigorta sektörünün yıllardır hayalini kurduğu finansal ürün çeşitliliğine yönelik adımlar atılıyor. Yurt dışında yaygın olan kredi, araç kiralama gibi hizmetler, Türkiye’de sigorta acenteleri tarafından da değerlendiriliyor. Quick Sigorta’nın kurduğu Quick Finans, QCar gibi markalar bu alandaki yenilikçi yaklaşımların örnekleri.
Mesela QCar, sadece araç kiralama olarak değil, “mobilite” kavramıyla sektöre farklı bir soluk getirdi. Ataşehir’den başlayan şubeleşme, bugün 30 şubeye ulaştı ve büyük bölümü acenteler tarafından işletiliyor. Quick Sigorta’nın standartlarına uygun olarak kurulan bu şubelerde acenteler, aynı zamanda QPort üzerinden poliçe prim kredisi gibi finansal çözümler sunabiliyor.
Türkiye’nin hemen her noktasında bir sigorta acentesi var ve finansal bir iş yapıyorlar. Dolayısıyla bu ekosistemin içinde finansal markete dönüşecek insan faktörü aslında hazır. SEDDK bizim tasarladığımız ekosistemin tam anlamıyla önünü açarsa acenteleri finansal markete dönüştürebileceğimizi, kredi vermeseler bile kredi başvurusu alabileceklerini, finansal ürünlerde lead sağlayabileceklerini biliyoruz. Kaldı ki bu modele ülke olarak yabancı da değiliz. Türkiye’de özel kanunla kurulmuş PTT örneği var. Sigortacılıktan kargoya, bankacılığa kadar birçok işi yapıyor. Biz de diyoruz ki bu model neden özel sektör acenteleri için de geçerli olmasın? Ancak burada SEDDK’nın ön açarak mevzuat düzenlemesine ihtiyacımız var.
QTruck gibi pazarlama faaliyetleri klasik sektör anlatısının çok dışında. Bu deneyim odaklı iletişim anlayışınızın en güçlü çıktısı sizce ne oldu?
Quick Sigorta’nın doğasında zaten cesur, renkli ve insan merkezli bir iletişim anlayışı var. Sekiz yıl önce bu sektöre girdiğimizde yeni bir anlatı biçimi de kazandırdık sektöre. Mobil karavanlar, QTruck, festival katılımları ya da motosiklet buluşmalarıyla sigortayı ofis duvarlarından çıkarıp insanların hayatlarına dokunan bir şeye dönüştürdük. Öyle ki
QTruck, etkinlikleri için sahne tedarik edemeyenler için de kurtarıcı oldu. Biz seve seve gidiyoruz her birine. Hiçbir şey olmasa bile ortamda bir sigorta lafı geçmiş oluyor ki bu da farkındalığı artırma anlamında büyük katkı bana göre.
Bu deneyim odaklı yaklaşımın en güçlü çıktısına gelince, güven duygusu olduğunu düşünüyorum. Bizi uzaktan izlemenin ötesinde sokakta gören, sorusunu doğrudan sorabilen, markayı sadece ekranlarda değil hayatın içinde yaşayan bir müşteri profili oluştu. Bu da markaya duyulan samimi bağlılığı pekiştiriyor. Sigorta belki evrakla başlar ama güvenle devam eder; biz bu güveni samimiyetle inşa ediyoruz. İletişimimizi ayrıca aralıksız sürdürdüğümüz yayınlarımızla da pekiştiriyoruz.
Özellikle güçlü kurumsal sosyal sorumluluk projeleri ile dikkatler üzerinizde. Bu kültürün kaynağı ve gücü nereden geliyor?
Şirket kültürümüzün temelinde, hayatın yalnızca rakamlardan ibaret olmadığına inanan bir felsefe var. Sigortacılık, özü itibarıyla insan için yapılan bir iş. Maher Holding Sigorta Grubu olarak da insanı, çevreyi ve toplumsal duyarlılığı işimizin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz.
Okul yaptırarak eğitime katkı sunmak, sporu ve sporcuyu desteklemek, Quick Tower’da hayvan dostu bir yaşam alanı oluşturmak, Quick Art Space ile sanatçılara alan açmak, çocuklara yönelik atölyeler düzenlemek ya da motofestler ile motosiklet sürücülerinin görünürlüğünü artırmak… Bunların her biri yalnızca birer “proje” değil; bizim nasıl bir dünya istediğimizin göstergesi. Bu gücün kaynağı ise samimi bir inanç. İyi iş yapmanın yolu, iyi bir iz bırakmaktan geçer.
Bugün sigortanın “poliçe satmaktan” çok daha fazlası olduğu bir çağdayız. Sizce sigortacılığın geleceği hangi sektörlerle kesişerek büyüyecek? Sağlık teknolojileri, yapay zekâ kentsel dönüşüm, hibrit yapılar vb.
Sigortacılık artık diğer sektörleri tamamlayan ve güçlendiren stratejik bir alan. Gelecekte sağlık teknolojileriyle entegre çalışan sağlık sigortaları, akıllı ev sistemleriyle bağlantılı konut sigortaları, mobilite hizmetlerine gömülü trafik çözümleri gibi hibrit modeller daha yaygın olacak.
Özellikle yapay zeka, hem risk tahmininde hem hasar yönetiminde hem de müşteri deneyiminde fark yaratıyor. Biz de bu yönde yatırımlarımızı artırıyoruz. Bir diğer önemli alan kentsel dönüşüm ve afet yönetimi… Burada bina tamamlama sigortaları ve yeni nesil güvence modelleri kritik rol oynayacak. Yani sigorta artık “sonradan gelen” değil, “önceden planlanan” bir unsur haline geliyor. Geleceğin sigortacılığı, geleceğin şehirleriyle, yaşam biçimleriyle ve dijital zihin yapısıyla iç içe olacak.
Finansal sigortalar gibi yenilikçi ürünler hem sektörde hem de acente cephesinde nasıl algılanıyor?
Quick Sigorta’nın oluşturduğu finansal ekosistem, sadece tüketiciye değil, aynı zamanda acentelere de önemli faydalar sunuyor. Acenteler artık yalnızca poliçe üreticisi değil, müşterisine uçtan uca hizmet sunan birer finansal danışman konumunda. Özellikle finansal sigortalar konusundaki öncü yaklaşımımız, uzman ve sadece o işe odaklanmış niş kadromuz sayesinde acentelerimize uçtan uca hizmet sağlıyoruz. Ancak bazen gerçekleştirdiğimiz toplantılarda finansal sigortalar uzmanlık ister ve acenteler tercih etmez gibi bir algının olduğunu bende hissediyorum, ama öyle düşünmüyorum. Sanılanın aksine rakamlara baktığımızda 2 bine yakın acentenin en azından bir işlem ürettiğini görüyoruz. Bu hiç de azımsanacak bir sayı değil. Sektördeki acentelerin neredeyse yüzde 10’u, finansal sigortalarda bir tane bile olsa işlem üretmiş demek bu. Quick Sigorta ile faaliyete başladığımızda bizden başka kefalet sigortası üreten yoktu. Bugün 6-7 şirkete kadar çıktı, arz arttı. Dolayısıyla acentelerin talebi de giderek artacak. Halihazırda kendi acentelerimiz içinde finansal market olmak isteyen çok sayıda aday var. Bu bile önyargıların yavaş yavaş kırılacağını gösteriyor.
Unutulmamalı ki sigorta sektörü doğası gereği birçok potansiyeli barındırıyor. Her şey algıların değişmesiyle başlayacak. Kefalet sigortası kulağa uzmanlık isteyen bir ürün gibi gelse de aslında verilen taahhüdün yerine getirilmemesi üzerine teminat veren bir ürün temelde. Yavaş yavaş bu da anlaşılmaya başlanıyor. Böylece acenteler de sektörde keşfedilmeyi bekleyen potansiyeller üzerinden gelir elde edebileceklerini görüyorlar. Ama tabii hızlanmak lazım. Sigorta ürünlerinin halkla buluşma biçimleri de zaman içinde evrildi. Örneğin ferdi kaza sigortasını önce bankalar sattı, şimdi acenteler de satıyor. Ürün oturdu ve nihayetinde pazar genişledi. İnsanlar poliçesinin süresi dolunca “Vergi teşviğini kaybetmeyeyim” diye tekrar alıyor. Acentelerin bunu anlatması gerek. Ayrıca tek bir ürün satışına odaklanmak yerine farklı ürünleri de müşterilerine teklif etmeleri önemli. Müşteri bir süre sonra “Bu benim işime yarar” düşüncesine erişecektir ama önce tanışmalı. Bunu da yapabilecek en doğru kişi acente.
Bina tamamlama sigortaları alanında öncülük ettiğinizi söyleyebiliriz. Sektör bu alanda gerekli gelişmeyi gösteriyor mu? Sizler, bu alanda nasıl bir yol kat ettiniz?
Bina tamamlama sigortası, Türkiye’de bir zihniyet devrimi demek çünkü deprem ülkemizin maalesef ki bir beka sorunu haline geldi. Bu ürün de Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleştiğimiz bir coğrafyada, güvenli konuta geçişin en güçlü tamamlayıcısı. Coğrafyamızın yüzde 92’si, nüfusumuzun yüzde 95’i deprem riski altında. Bu tablo riskin yanı sıra hepimize düşen bir sorumluluğu da işaret ediyor. Kentsel dönüşüm bu noktada en hayati araçken, onun sigortası da bina tamamlama sigortasıdır.
Bu ürünün sektördeki serüveni aslında 2013’te mevzuata girmesiyle başladı. Ancak o dönemde ne arz yeterliydi ne de sektör buna hazırdı. 2018 yılında Quick Sigorta olarak bu alanda ilk arzı gerçekleştirdik. Özellikle kentsel dönüşüm projelerinde yaygınlaşmaya başlayan bu ürün, hem alıcıya hem müteahhide hem de kamuya güven veren bir yapı sundu. Bugün geldiğimiz noktada, ürünün değeri artık daha net anlaşılıyor: Biz sadece binayı değil, o binada kurulacak hayatları sigortalıyoruz.
Sistemin en büyük gücü, projenin tüm sürecinin sigorta şirketi tarafından denetlenmesi. Müteahhidin seçiminden finansal yeterliliğine, teknik altyapıdan inşaat sürecinin takibine kadar tüm aşamaları biz sigorta şirketleri kontrol ediyoruz. Bu da hem şeffaflık hem güven hem de sürdürülebilir kalite anlamına geliyor. Tüketiciler için geçmişte yaşanan mağduriyetler nedeniyle zedelenmiş güven duygusu, bu sistem sayesinde yeniden inşa ediliyor. Bina tamamlama sigortasıyla yeni bir model sunuyoruz aslında. Müteahhitlere diyoruz ki bina tamamlama sigortasıyla birlikte istersen QC İnşaat ile proje analizlerini, saha denetimlerini vb yapalım. Hak sahiplerine diyoruz ki doğru müteahhit seçimini yapalım veya bizim akredite müteahhit havuzumuzdan sana müteahhit yönlendirelim veya senin müteahhidin düzgün iş yapıyorsa havuzumuza kaydedelim. Ve en önemlisi teminat vereceğimizi söylüyoruz. Onlar bu işi bitiremezlerse biz bitireceğiz ya da hak sahiplerinin parasını geri vereceğiz. Kısaca gayrimenkul sektöründeki projelerimize de değineyim ki bakış açımız ve şirketler arası bağlam daha net anlaşılsın. MHR GYO ve QC İnşaat şirketlerimizle de gayrimenkul projeleri yürütüyoruz. Biz koordine eden bir roldeyiz, deprem teknik analizlerini Türkiye’nin bu konuda en iyisi Allianz Teknik üstlenirken, müteahhitliğini yine Türkiye’nin en iyilerinden Tepe İnşaat üstleniyor. Çünkü biz inşaatçı değiliz, burada da ekosistemi kurup en ideal çıktı için modül modül ilerliyoruz.
Bina tamamlama sigortasına dönecek olursam, bu ilerlemeye rağmen önümüzde hâlâ bazı yapısal engeller var. Mevzuattaki belirli bariyerler, ürünün potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirmesini engelliyor. Örneğin; sigorta şirketleri, verdikleri teminatı güvence altına almak için ipotek almak zorunda. Ancak mevcut düzenlemeler bu işlem sırasında yüksek vergi ve harç yükü doğuruyor. Bu da ürünü bankalarla rekabet edemez hale getiriyor.
Bir diğer önemli konu, Proje Gayrimenkul Yatırım Fonları (PYGF) ile ilgili SPK tebliğindeki kısıtlama. Mevcut haliyle fon malvarlığı bina tamamlama sigortası için teminat olarak gösterilemiyor. Bu engelin kaldırılması, sigorta sektörünün yatırımcıyı çok daha etkin korumasına olanak tanır. “Fon malvarlığı bina tamamlama sigortası yapılabilmesi amacıyla teminat gösterilebilir” şeklinde bir düzenleme sektöre büyük bir ivme kazandıracaktır.
Biz Maher Holding Sigorta Grubu olarak bu alanda öncülük etmeye devam ediyoruz. Sadece bina tamamlama sigortası değil; mesleki sorumluluk, yapı sorumluluk gibi tamamlayıcı ürünlerle inşaat sektöründe bir güven zinciri oluşturmayı hedefliyoruz. Bu yaklaşım, yalnızca kentsel dönüşüm sürecini yöneten tüm aktörleri daha sağlam bir zemine taşıyor.
Son olarak, ülkemizdeki sigorta koruma açıkları için neler söylemek istersiniz?
Sigortada koruma açığı aslında sadece bir teknik detay değil; doğrudan toplumsal güvenliğimizi etkileyen bir kırılganlık alanı. Türkiye gibi afet riski yüksek bir ülkede, eksik sigorta oranlarının bu denli yüksek olması, hem bireysel hem de kamusal düzeyde ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Sigorta sektörü bu gerçekle uzun yıllardır mücadele ediyor. Ancak bu mücadeleyi yalnızca mevzuatla, fiyat politikalarıyla ya da ürün çeşitliliğiyle sınırlarsanız etkisi sınırlı olur.
Sigorta sektörü yıllardır düşük sigortalılık oranlarıyla mücadele ediyor. Bunu aşmanın en iyi yolu, sahaya inmek. Quick Sigorta olarak düzenlediğimiz festivaller, QTruck gibi projeler sektöre ciddi katkı sağlıyor. Türkiye’nin dört bir yanını dolaşıyor, etkinlikler düzenliyoruz; sigorta bilincini artırıyoruz. Bu sadece pazarlama değil, aynı zamanda toplumsal bir barış projesi.