Image

“Gönüllü BES’i tabana yayabilmek açısından öncelikle yeni zorunlu BES’in nasıl düzenleneceğine dikkat etmek gerekiyor”

Aralık 2018’de Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) ve Otomatik Katılım Sistemi’ne (OKS) ilişkin yönetmelikler ve yine Aralık 2018 ve Nisan 2019’da yayınlanan genelgelerde her iki sistemi de etkileyen hususlar yer alıyor.


Sektörün de merakla beklediği yeni düzenlemeler, özellikle OKS ile ilgili net olmayan bazı konulara açıklık getirdi. Örneğin, sistemden ayrılanların 3 yılda bir, tek sefere mahsus olarak sisteme tekrar dahil edilecekleri netleştirildi. Sisteme dahil olmayan firmalara 2 aylık ek bir süre tanındı, 45 yaş hesaplaması netleştirildi. BES tarafında kesinti oranları ile ilgili önemli değişiklikler 2016 yılı başı itibarıyla devreye alınmıştı. Son düzenlemelerde de bu konuda sektörü etkileyecek, öne çıkan bir husus bulunmadığı söylenebilir. Bununla birlikte, operasyonel bazı süreçlerin güncellendiğini görüyoruz.

 

Ülkemiz sadece bireysel emeklilik değil diğer birçok sektör için de büyük bir potansiyel vadediyor. 15-24 yaş grubunda 13 milyona yakın bir nüfus söz konusu ki bu birçok Avrupa ülkesinin toplam nüfusundan fazla.

 

2016 sonu Emeklilik Gözetim Merkezi verilerine göre 18 yaş üstü nüfusun yüzde 15’lik bir kısmı BES kapsamındaydı. 2017 yılı başında devreye alınan OKS ile birlikte geniş bir çalışan kitlesi sistemle tanışmış oldu.  Bu durumu yeni bir fırsat olarak değerlendirmek gerekir, ancak OKS’nin başlamasını takip eden günlerde BES‘in durağanlaştığını söylemek yanlış bir tespit olmaz.

 

Diğer yandan, BES ve OKS’yi bir yatırım aracı olarak algılayıp, sistemde yaratılan ortalama getirileri, yatırım araçlarının getirileri ile karşılaştırmak doğru bir yaklaşım olmayabilir. Bu sistemlerin, kişilerin risk algılarına bağlı olarak farklı yatırım tercihlerinde bulunabildikleri uzun dönemli tasarruf sistemleri olduğunu unutmamak gerekiyor. Aynı şirketin iki katılımcısından birisi tatmin edici getiri elde edebilirken diğeri sonuçtan mutlu olmayabiliyor. 

 

Son yıllarda sistemde eleştirilen bir diğer konu olan ortalama fon getirileri de genellikle bir yıl yüksek olurken takip eden yıl düşük olabiliyor. Katılımcılar tarafından daha çok tercih edilen fonların içeriğinde ağırlıklı olarak devlet tahvili ve Hazine bonosu bulunması neticesinde faizler düşme eğilimindeyken bu kâğıtların değerleri ve getirileri hızla yükseliyor, faizler yükselirken de kâğıdın değeri azalıyor ve dolayısıyla getirisi düşmüş oluyor. Daha istikrarlı bir faiz yapısı içinde fon getirilerinin de istikrara kavuşacağını düşünüyoruz. 

 

Yine de sektörün ortalama getirileri ile enflasyon karşılaştırması yapmak fon getirileri hakkında çok genel anlamda bir fikir verebilir. 2008 – 2017 dönemi TÜFE +2, 2017 yılı ise TÜFE +3,2 olarak gerçekleşmiştir. 2018 yılı ortalama getirisi ise gerek faiz artışı gerekse de menkul kıymetler piyasasında düşüş nedeniyle TÜFE’nin altında kalmıştır. Özet olarak, ortalama BES getirileri birikimleri enflasyona karşı koruyabilmektedir. İlave olarak yüzde 25 DK düşünüldüğünde BES’in çok güçlü bir tasarruf aracı olduğunu görüyoruz.

 

BES ilgili kanunda katılımcılara, emeklilik döneminde ek gelir sağlayan ve kamu sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı olan bir yapı olarak tanımlıyor ve kamu sosyal güvenlik sisteminin, sağlık harcamalarını karşılamanın yanı sıra, emekli maaşı sağlamak ve vefat, maluliyet gibi riskleri kapsamak üzere farklı boyutları var.

 

Ancak sistem sigortalılar nezdinde emeklilik dönemimin finansmanını amaçlayan uzun dönemli bir sistem olarak değil de kısa - orta dönemli bir tasarruf aracı olarak algılanıyor.  Diğer yandan, mevzuatta yer almasına rağmen, şirketler pratikte, ömür boyu emekli maaşı seçeneğini sunmakta istekli değiller. Üzerinde kapsamlı tartışmalar olan bu konu, ölüm oranlarındaki gelişmeler ve finansal piyasa beklentileri çerçevesinde gözden geçirilmesini gerekli kılan önemli bir konu olarak gündemdeki yerini koruyor.

 

Gönüllü BES’i tabana yayabilmek açısından öncelikle yeni zorunlu BES’in nasıl düzenleneceğine dikkat etmek gerekiyor.  Gönüllü BES’in zorunlu yapıya göre daha esnek bir olması, farklı imkânlara daha fazla alan bırakacak şekilde farklılaştırılması gerekir. Devlet Katkısı sistemin en önemli fark yaratan unsuru. Bununla birlikte her iki modelde de her gelir grubuna aynı oranda devlet katkısı uygulanması yerine, daha az tasarruf yapabilen düşük gelir seviyesindeki kişilerin devlet tarafından daha fazla oranda desteklenmesi, farklı bir bakış açısı ile konunun sosyal boyutunu da gözetmek adına değerlendirilebilir. Ek olarak zorunlu emeklilik planları içinde, vefat, maluliyet risklerini kapsayan teminatların da zorunlu olarak yer almasının, ancak gönüllü modelde bu teminatlara bir seçenek olarak yer verilmesinin sistemin bir bütün olarak amacına uygun düşeceğini düşünüyoruz.  Benzer şekilde zorunlu sistemde borç alma imkanları verilirken gönüllü modelde bu uygulamanın daha yüksek tutarlarda ve daha sıklıkla yapılabilmesine imkân tanınması gönüllü modele cazibe kazandıracaktır. Benzer şekilde zorunlu yapıda süre sonu ödemesinin belirli bir kısmının toplu para kalan kısmının maaş olarak ödenmesi söz konusuyken, gönüllü yapıda bu tercih tamamen katılımcıya bırakılabilir.