Untitled Document
Image

Mutsuzluk Reçeteleri

Bu yazı geçen sayıda yer alan “Mutlu İnsanların Özellikleri” yazısının anti tezini oluşturmak amacıyla kaleme alınmıştır. Yirmi yılı aşkın bir süre değerli insanların sorunlarını paylaşmış olmak ve daha sonra yirmi yıla yakın bir süreyi de benzer insanların iş hayatındaki zorluklarına tanık olmak, bu yazının ana fikrini oluşturdu. 1983 Yılında uygulamaya başladığımız “Stresle Başaçıkma Seminerlerinde” insanları strese sokan uzun listeler dinlerdik ve çok kere bazıları için mutsuzluklarının nedeni olan konuların, bazılarına “değersiz, anlamsız hatta gülünç” geldiğini fark ettim.

Bu süre içinde bütün insanların mutlu olmak istediklerini söylediğine ancak birçoğunun, bilerek veya bilmeyerek kendisini mutsuz edecek yollar bulduğunu gördüm. Hiç şüphesiz bunlardan bazıları size de hiç yabancı gelmeyecektir.

Mükemmelliği hedeflemek

Kusursuzluğu arayanların iki soruya cevap vermesi yerinde olur. Mutlu olmanız için hayatın mükemmel olması mı gerekiyor? Mutlu olmak için kusursuz hareket etmeniz ve kusursuz sonuçlar mı almanız gerekiyor? Bu iki soruya “evet” cevabı verenlerin mutlu olma şansı yok denecek kadar azdır. Beklentileri gerçekçi olmayacak kadar yükseltmek, çok kere öz saygıda azalmaya ve güven kaybına yol açar. Birçok olumlu özelliğe rağmen olumsuzluklara odaklanmak sürekli olarak gerginlik yaratır ve hem kişinin kendisini, hem de çevresindekileri huzursuz etmesine neden olur. Dünyadaki en güzel şeylerin başında farklılık gelir ve farklılığı doğuran da kusurlardır. Çünkü dünyada hiçbir şey kusursuz olamaz. “İyinin düşmanı mükemmeldir” sözü bu konuda rehber olabilir.

Dünyanın kendi etrafında döndüğünü zannetmek

Sürekli olarak zihnini ve kendini yapılması gerekenler konusunda sorumlu hissetmek, kendisi olmasa işlerin (ev düzeninin, çocuklara bakımın vb...) eksik veya yanlış olacağını düşünmek son derece yorucudur. Bu hem kişiyi duygusal açıdan yorar, hem de bedensel olarak tükenmesine neden olur. Bu yaklaşımın sonucunda çevredeki insanlar ya rahatlarından memnun olur ve bütün yükü, gönüllü olana yıkar; ya da sorumluluk almadıkları için gelişmezler.

Kendini başkalarıyla kıyaslamak

 Kişinin kendisini yakın çevresindekilerle kıyaslaması insan doğasının bir uzantısıdır. Günümüzde herkesle beraber ilerlersek değil, onların önünde olursak mutlu olacağımıza inanırız. Klasik psikolojinin kurucularından C.G. Jung mutlu olmanın yolunun iki gerçeğin farkına varmaktan geçtiğini söylemiştir. “Kendini sınırlarıyla kabullenmek ve sevmek”. Psikolojiyi sahte bilim haline getirenlerin pompaladığı “istersen yaparsın, istersen başarırsın” anlayışı insanların kendi sınırlarını aşan beklentilere girmesine, gerçekleşmesine imkan olmayan hayaller kurmasına ve bunun sonucunda da mutsuz olmasına neden olur. Bunun önüne geçmek için kişinin enerjisini, herkesten iyi olmaya değil, bir gün (veya bir yıl) önceki kendisinden iyi olmaya odaklaması yerinde olur. Böyle bir yolculuk için de kişinin, enerjisini kendisini doğal olarak güçlü hissettiği alana odaklaması yerinde olur. Unutmamak gerekir ki, “enerjimizi nereye koyarsak hayat orada gelişir”.

Hayatı gereğinden fazla karmaşıklaştırmak

Modern yaşamda insanlar üstlenmek zorunda oldukları farklı roller nedeniyle yeterince karmaşık bir hayata sahiptir. Ancak bazı insanlar kendi rollerinin bir veya birkaçına gereğinden fazla önem atfedip hayatı daha da zorlaştırırlar. Çocuklarını “proje çocuk” olarak yetiştiren, bu arada evde bir veya daha fazla hayvan besleyip, her şeyin mükemmel olmasını bekleyen ev kadınları buna bir örnektir. Hayatı gereğinden fazla karmaşıklaştıranlar çoğunlukla mükemmeliyetçidir, kontrolcüdür ve kendilerini başkalarıyla kıyaslama eğiliminde oldukları için, farklı kişiler için önem teşkil eden ölçütleri, ilgili veya ilgisiz olarak kendi hayatlarına da dahil eder. Çocuğunun tenise yeteneği olmasa da, “herkes” tenis dersi aldırdığı için bu kervana katılan baba, hem kendisinin, hem de çocuğunun hayatını karmaşıklaştırır. Bir başka örnek çok fazla eşya, giysi ve objeyle yaşamak ve hepsinde aynı uyum ve mükemmelliği beklemektir. Böyleleri bir haftalık seyahate, gurbetten kesin dönüş yapanlar gibi çok sayıda bavulla çıkar.

Olumsuz insanlarla çevrili bir ortamda yaşamak

İnsan kaçınılmaz olarak çevresinden etkilenir. Çevreden sürekli olumsuz yorumlar ve mesajlar almak da kişiyi olumsuzluğun bir parçası yapar. Bu olumsuz yorumlar kişiye yönelik olabileceği gibi, çevredeki insanlara veya genel olarak hayatın bütününe dönük olabilir. Bu gibi durumlarda yorumlara tepki vermemek en uygunudur. Çünkü onaylamak aynı havaya girmeye, karşı çıkmak kazanılamayacak bir tartışmaya girmeye neden olur. En uygunu mizah duygusuna sahip, hayata olumlu bir gözle bakan insanlarla birlikte olmaya çalışmaktır.

Geçmişe takılmak

Özellikle hayattan beklediklerini bulamayan insanlar, geçmişteki bir olaya veya bir kişi ile olan ilişkisine takılıp, o olay yaşanmamış veya o kişiyle ilişkileri farklı olmuş olsa, hayatlarının hayallerindeki gibi olacağını düşünürler. Her durum ve gelişme karşısında bunu konuşarak veya düşünerek yaşarlar. Olumlu düşünce ile olumsuz düşünce arasındaki en temel fark, enerjinin odağıdır. Olumsuz tutum içindeki insanların odağı “keşke” lerle değiştiremeyecekleri “olmuş olanlar” ve geçmişleridir. Buna karşılık olumlu tutum içinde olanlar, odaklarını “olabilecek olana” ve değiştirebilecekleri geleceğe yöneltirler.

Gelecekle ilgili endişelenmek

Psikolojiyi sahte bilim haline getirenlerin yaydığı görüşlerden biri de iyimser olmanın erdem sayılmasıdır. Oysa hayatta kalmak ve sağlıklı olmak için, bir miktar kaygı gereklidir. Belirli bir ölçüde kaygı kişiyi olası hatalara karşı uyanık tutar ve önlem almasına imkan verir. Ancak her konuda olduğu gibi, bu konuda da “doz zehirdir”. Gelecekte olabilecekler konusunda sürekli endişelenmek hayatın tadını kaçırır ve kaygılanılan olumsuzluklar olmuşçasına kişiyi mutsuz eder. Hayatın öğrettiği temel derslerin başında, endişelerimizin çoğunun gerçekleşmediği, gerçekleşenlerin de korktuğumuz kadar kötü olmadığı gelir.

Sonuç

Hayat bazen insanlara hazırlıklı olmadıkları ve hak etmedikleri kötü sürprizler yaşatarak mutsuzluğa sebep olabilir. Bulundukları tarih dönemi ve coğrafya, milyonlarca insana büyük trajediler yaşatmaktadır. Bu yazıda kendi klinik deneyimlerim sırasında gözlediğim, bu coğrafyaların dışında yaşayan insanların bazılarının kendi hazırladıkları mutsuzluk kaynakları konusunda örnekler vermeye çalıştım. Butan’a yaptığım bir seyahat sırasında sohbet etme fırsatını bulduğum yüksek rütbeli bir Budist rahip stresten arınmış bir hayatın sırrının çok karmaşık olmadığını söylemişti: “Beklentilerinizi sıfırlayın”. Günümüzde Budistler veya dervişler gibi bir kumaşa sarılarak yaşamak, insanlardan ve hayattan beklentilerimizi sıfır çizgisine indirmek mümkün olmasa da; eşya, ayrıntılar, insanlar ve olaylara yüklediğimiz önem konusunda uygun dengeyi bulmak, hayatın yükünü bedensel, zihinsel ve duygusal olarak hafifletebilir, diye düşünüyorum.