Image

“Yaşanacak maddi sabit kıymet hasarlarının yanı sıra özellikle endüstriyel kuruluşların teminat altına aldıkları olası iş durması ve kar kayıplarının da yaratacağı finansal zararlar ve tabi en önemli husus olan can kayıpları da sigorta şirketlerinin üstlenmesi gereken tazminat yükümlülükleri getirecek”

Açıkçası sigorta şirketlerinin en önemli risklerinin neler olduğuna dair bir çok reasürör ve danışmanlık firmasının her yıl hazırladığı muhtelif raporlar mevcut olmakla birlikte her ülkenin ve her şirketin kendine özgü bazı özel ayrıştırıcı riskleri de bulunabilmektedir.


Ancak genel itibariyle bakıldığında Türkiye’deki sigorta şirketlerinin en temel risklerini şu şekilde aktarmak mümkündür; özellikle trafik sigortasındaki mevzuat değişikliklerine uyum, dolayısıyla bu değişiklikler neticesinde sürekli güncellenen tarifelerin aktüeryal olarak objektif bir biçimde ele alınarak sürdürülebilir kılınması, yine araç sigortalarında tarifelerin yanı sıra sürdürülebilirliğe direk etkisi olan hasar maliyetlerinin etkin bir biçimde şirket içinde ve dışında yönetilebilir olması, ağırlıklı olarak araç sigortaları ama tüm sigorta branşlarına kayda değer bir etkisi olan kur artışları ve asgari ücretlerdeki artış, şirketlerin enflasyondan arındırılmış büyüme oranlarında, özellikle trafik sigortası harici, bir nevi dengeleyici unsur yaratabilen oto dışı branşların düşük  seyreden payı, değişen iklim koşulları neticesinde daha önce görülmeyen doğal afetlerin yine daha önce yaşanmamış olduğu bölgelerde de rastlanır hale gelmesi, geçmiş yıllarda terör hadiselerinin yoğun yaşandığı bölgelerdeki sigorta penetrasyon oranlarının suni olarak çok çarpıcı bir penetrasyon oranına ulaşması, hala yeteri kadar önem verilmediği düşünülebilecek oto dışı sorumluluk branşlarında aktüeryal yaklaşıma bağlı fiyatlama yapılmaması, sigorta şirketlerinde etkin maliyet yönetimi disiplini, bireysel sigortaların penetrasyonu ve kişi başına düşen farklı branşlardaki poliçe sayısını teoride yakından etkileyen  genç nüfus,  şehirleşme, bankaların ve  finansal kuruluşların kredi bağlantılı sunduğu ürünlere rağmen istenen seviyelere gelememesi ve dolayısıyla oto dışı bireysel branşlarda yeterli miktarda büyüyememe.

Son olarak beklenen İstanbul depremi maalesef bilimsel bir gerçek olup, bundan kaçınmak da mümkün olamayacaktır. Ancak unutulmaması gereken en önemli husus  canlıların hayatını tehlikeye sokanın depremin kendisi değil, deprem neticesinde sağlıksız yapı stokunun ve çarpık şehirleşmenin olduğudur. Hal de böyleyken beklendiği ölçüde büyük bir katastrofik hadisenin yaşanması durumunda etkileri yıllarca sürecek bir risk ile hem ülkemiz hem de özelinde sigorta şirketleri karşı karşıya vaziyettedir.

Yaşanacak maddi sabit kıymet hasarlarının yanı sıra özellikle endüstriyel kuruluşların teminat altına aldıkları olası iş durması ve kar kayıplarının da yaratacağı finansal zararlar ve tabi en önemli husus olan can kayıpları da sigorta şirketlerinin üstlenmesi gereken tazminat yükümlülükleri getirecek, dolayısıyla Türkiye’deki sigorta şirketlerinin üstlendiği en büyük riski doğuracaktır. Burada sadece konutların, işyerlerinin ve  tesislerin sabit kıymet ve finansal kayıpları değil hayat ve ferdi kaza sigortaları, kasko sigortaları gibi bir çok sigorta branşını etkileyecektir. Öte yandan  bu depremi takiben yaşanacak kamu ve sosyal güvenlik endişeleri de önemli bir risk unsurudur.

Swiss Re’nin 2013 yılında yayınladığı bir raporda Türkiye’nin 100 yılda bir gerçekleşen deprem senaryosunda Türkiye’yi Tayvan’dan sonra depremden en çok etkilenecek ikinci ülke olarak göstermekte ve olası zararı GSYİH’nın %10’una yakın bir olası kayba işaret etmektedir. Ayrıca , İstanbul’u da bir depremden potansiyel olarak en fazla insanın etkileneceği dünyadaki ilk 10 şehirden birisi olarak sıralamaktadır. Bu çalışmada 6.5milyon insanın etkilenebileceği öngörülmüştür.

Muhtelif raporlarda 7.5 şiddetinde bir deprem temel alınmakta ve İstanbul’un yaşamsal, ulaşım ve sağlık kaynaklarının kesintiye uğrayacağına dikkat çekilmektedir. Pasifik Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi’nin 2011’deki çalışmasında  300.000 binanın yapısal olarak, 270.000 binanın da orta ve hafif ölçüde etkileneceği ifade edilmiştir.

Öte yandan, 99 Marmara depreminden direk etkilenen bölgelerdeki sigorta penetrasyonu ile İstanbul’daki penetrasyon oranı arasında şu an itibariyle önemli bir fark olduğu, dolayısıyla olası ekonomik kaybın 100-150 milyar ABD Doları seviyesinde olacağı da aktarılmaktadır. Bunun en iyi senaryoda en azından dörtte biri sigorta şirketleri tarafından üstlenilecektir. Dolayısıyla Türkiye’de bu boyutta bir hasar elleçlemenin ve hasar ödemesinin daha önce yapılmamış olması ve bu arada tüm sigorta şirketlerinin de genel merkezlerinin de İstanbul’da olması hem acil durum, iş sürekliliği planlarının hem de sigorta şirketlerinin finansal yapıları, sermaye yeterlilikleri ve reasürans yapılarını, dolayısıyla modelleme ölçütlerini stres testinden geçiriyor olacaktır.

Ayrıca hasar tespit uygulamalarında da bazı problemler yaşanması en önemli risk olarak görülebilir. Deprem neticesinde yeterli sayıda ekspere ulaşılabilmesi, İstanbul’a getirilmeleri, sokak ve caddelerin birbirine karışması, ulaşım zorlukları yaşanacaktır.

Öte yandan takip eden artçı deprem hadiseleri için tretelerde de mevcut olan saat klozları nasıl uygulanacak, hangi hasarın hangi zamanda gerçekleştiğini saptamak pek kolay olmayabilecektir.

Konut hasarlarında DASK sigortacısı ile  konut sigortacısı arasında da düşük bir ölçüde olsa da mutabakat ve tespit problemleri doğal bir operasyonel süreç gerektirecektir.

Swiss Re’nin İstanbul depremi ile ilgili raporunda ayrıca kuyruk riski olarak adlandırılabilecek döviz kuru riski, devlet müdahalesi, talep artışı ve hasar enflasyonu, vb. Ek riskler de söz konusu edilmekte, bizce de göz ardı edilmemesi gereken riskler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sigorta şirketlerinin bu hasarları karşılamaya yönelik kaynakları ise sermayeleri ve reasürans kapasiteleri ile sınırlıdır.

Reasürans kapasiteleri de tüm dünya tarafından kullanılan belli başlı modelleme sistemlerinin neticelerine göre belirlenmektedir. Bu modellemeler zaman zaman test edilmekte ve yenilenmektedir. Hatta bazı reasürörler bu model sistemlerinden ziyade kendi sistemleri ile de çapraz kontroller yapmakta ve hatta fiyatlamalarını da bu yönde yapmaktadırlar. Reasürans kapasitesinin yanı sıra zorunlu olan dengeleme karşılığı da önemli bir kaynak yaratacaktır.

Swiss Re bu konuda kötümser bir tablo çizmekte olup şirketlerin sadece %60’ının bu ölçekte bir hasarı karşılamaya yeterli olacağını tahmin etmiştir. Ancak bu verinin nasıl hesaplandığı  ve bu tahminde bulunulduğu ile ilgili bilgimiz olmamakla birlikte böyle bir ihtimalin varlığı dahi son derece önem arz etmektedir.

İş Sürekliliği Planımıza göre; Kritik iş süreçlerimiz ilk 72 saat ve sonrası olmak üzere ayrı ayrı düzenlenmiş olup, hasar ihbarı ve değerlendirmesi, tazminat ödemesinin yapılması, kurumsal iletişim ve diğer şehirlerdeki sigorta satış hizmetleri olarak planlamıştır.

Unico Sigorta A.Ş. İş Sürekliliği Planı, yalnızca olası bir deprem için değil, farklı katastrofik senaryolar için düzenlenmiş ve şirketimizin bütün kademelerinde içselleştirilerek, sürdürülebilir bir risk kültürünün ayrılmaz parçalarından biri olarak yerleştirilmiştir. Çalışanlarımız ve kritik iş süreçlerimiz, İş Sürekliliği Planımızın merkezinde tutularak, ürün ve hizmetlerimizin mevcudiyetini korumak ve mümkün olan en iyi seviyede hizmet sunabileceğimiz şekilde tasarlanmıştır. Kritik iş süreçlerimiz, bunları destekleyen kayaklar ve acil eylem senaryolarımız hazırlanmış olup, farklı bir şehirde yedeklenen sistemlerimiz sürekli olarak erişime açık tutulmaktadır.